TÜRKİYE’NİN MOGADİŞU POLİTİKASI
“Ak Şahin Düşmesin”
Tek Parti İktidarı
1991-2000 Merkezi Hükümetsiz2000- Geçici Federal Hükümet 1991’den GünümüzeSomali’de 1991’de Siyad Barre’nin devrilmesinden bu yana merkezi bir otorite bulunmuyor. ABD’nin, Birleşmiş Milletler’in ve NATO’nun iç savaşı durdurmak(!) için yapmış oldukları müdahaleler ülkedeki karışıklığı artırmaktan başka bir işe yaramadı. ABD 20 bin askerle insani yardım dağıtımını kolaylaştırmak için gittiğini söylüyordu ama ortalık iç savaştan daha kötü bir duruma dönmüştü. Türkiye’nin de içinde bulunduğu NATO için de durum farksız değildi. BM işin içinden çıkamayınca bütün görevlilerini çekti. İslam Mahkemeleri Birliği ve Şebabül MücahidinBu karışıklık devam ederken 1990’ların başında İslam Mahkemeleri Birliği ülkedeki istikrarsızlığı ortadan kaldırmak için ortaya çıktı. İslam Mahkemeleri Birliği kurduğu okullar, hastaneler ve adil mahkemeleriyle halkın gönlünü kazandı. İslam Mahkemeleri organizasyon ve liderlik açısından ülkedeki en büyü güç olarak kabul edildi. 1999’da “warlords” olarak adlandırılan laik militanların teröründen Somali halkını kurtaran İslam Mahkemeleri Birliği Mogadişu da dâhil olmak üzere Somali’nin büyük kısmını ele geçirip ülkeye istikrar getirmişti. Bu “warlords” denen laik militanların temelleri BM, NATO ve ABD tarafından iç savaşa müdahale adı altında Somali’ye yapılan operasyonlar sırasında atıldı. ABD’nin CIA ve Etiyopya gizli servislerinin çalışmalarıyla Şubat 2006’da bu laik militanlar bir çatı altında toplandı. ABD milyonlarca dolar harcamasına rağmen kaybetti. Cadde savaşlarıyla başlayan çatışmalar 5 Haziran 2006’da İslam Mahkemelerinin zaferiyle sonuçlandı. Başkent Mogadişu güvenli bir hale geldi, 11 yıl aradan sonra Mogadişu havaalanı ilk defa tekrar uluslararası uçuşlara açıldı. Adalet ve güvenliğe susamış halk İslam Mahkemeleri Birliği’nin iktidarı ele geçirmesinden sonra rahatladı. İMB iktidarında ülke yıllar sonra istikrara kavuşmuştu. Yiyecek - içecek ve hayat şartlar ucuzlamıştı. kabile savaşları durmuştu. İMB açtığı hastaneler, okullar ve adil mahkemeler sayesinde huzuru getirmişti.Etiyopya İMB’ni iktidardan uzaklaştırıp kukla –seküler geçici hükümeti getirmek için uzun zamandan beri düşük yoğunluklu bir şekilde Etiyopya-Somali sınırında saldırıyordu. Fakat Amerika’nın isteğiyle süreci hızlandıran Etiyopya tamamen saldırıya geçti. Aynı anda da Mogadişu açıklarında ABD gemileri demirledi. Gece olunca çok kuvvetli projektörleri açıp Mogadişu’yu gündüz gibi aydınlattılar. Herkes şaşırdı ve ne oluyor diye dışarı çıktıklarında üstlerine bombalar yağmaya başladı. Havadan ve denizden bombaladılar fakat karaya ayak basmadılar. Etiyopya uçaklarının bombaladığı yetmezmiş gibi ABD kendi uçaklarıyla saldırıya başladı. Fakat daha sonra ortaya çıktı ki Amerika’nın kendi uçaklarıyla ayrıca bombalamasının nedeni biyolojik silahların kullanımı imiş. Yüzlerce Somalili şehid oldu. Binlerce hayvan telef oldu. İslam Mahkemeleri Birliği Mogadişu daha fazla harab edilmesin diye başkenti terk ettiler. Çünkü Mogadişu’yu daha sonra yine onlar inşa etmek zorunda olan kendileri olacaktı. Somali halkı İslam Mahkemeleri Birliği’nin yönetiminden memnun idiler. Somali’de kurulacak yönetimin İslami bir yönetim olmasını istiyor. İstiyor derken bu hareket istiyor da halk istemiyor değil. Somali yüzde yüzü Müslüman olan bir ülkedir. İslami bir yönetim biçimini de halk istiyor. Etiyopya’nın ve Amerika’nın da ilk vurduğu yerler havaalanı ve çevresi olmuştu. ABD İslam Mahkemeleri Birliği ile uzlaşmaya çalıştı. ABD’nin Kenya Büyükelçisi Michael Ranneberger, Kenya’da gözaltına alınan İMB liderlerinden Şeyh Ahmed Şerif’le bilinmeyen ve ilan da edilmeyen bir yerde görüştü. Görüşmenin detaylarıyla alakalı olarak da hiçbir bilgi verilmedi. Mesele çok basit idi. Siz ABD’nin çıkarlarına karşı sesinizi çıkarmazsanız size bütün yolları açarız ama ses çıkaracak olursanız Mogadişu’da bir gün bile kalamazsınız. Şey Ahmet Şerif işte bu yaşanan süreç sonunda Kenya, ABD ve Etiyopya ile işbirliği yapmayı kabul ettiği için devlet başkanı yapılmıştır. Anlaşmaya göre Şeyh Şerif Ilımlı İslamcıları bir çatı altında toplayacak ve devlet başkanı yapılacaktır. Ve bu şekilde de olmuştur. İslam Mahkemeleri Birliği’nin diğer üyeleri ve İMB’nin silahlı kanadı Hareket-i Şebabül Mücahidin (Genç Mücahitler Hareketi, 2011 Aralık ayı başında ismini Somali İslam Emirliği olarak değiştirdiklerini ilan etmişlerdir.) Kenya, ABD ve Etiyopya ile işbirliğini kabul etmedikleri için terörist ilan edilmiştir. Peki, Şeyh Şerif’in Mogadişu’da kurduğu hükümet nasıl ayakta kalacaktı. Afrika Birliği askerleri bundan sonra yerleştirildiler. Çünkü 1991 sonrası yaşanan süreçte BM, NATO ve ABD Somali’de mağlup olmuştur. Yeni askeri güç Afrika ülkelerinde meşruiyet kazanması için Afrika Birliği Barış Güçleri istenmiştir. Fakat bu işin askeri tarafıdır. Diğer sahalarda yani ülkenin yeniden inşası, okullar hastaneler kurulması gibi konularda bu ülkede varlık göstermesi gereken bir ülke ihtiyacı vardır. İşte bu ülke Türkiye'dir. Askeri olarak İtalya geçici hükümetin askerlerinin maaşlarını verir.Korsanlık Meselesi
Somali 3300 km sahile sahip olmasına rağmen ülkede balıkçılık çok gelişmiş değildi. Balıkçılar da toplum içerisinde küçük görülürdü. Danimarka, İngiltere, Irak, Japonya, İsveç, SSCB, Batı Almanya Siyad Barre rejimine destek vermek için balıkçılık sektörüne yardım ettiler ve kayda değer gelişmeler kaydedildi. Balıkçılık ciddi gelir getiren bir sektör haline geldi. Fakat Somali’de merkezi yönetim yıkılıp da hükümetsiz dönem başlayınca Somali deniz kuvvetlerinin ortadan kalkması Somali sahillerini savunmasız bırakmıştır. Yabancı ülkelerin balık avcıları Somali sahillerinde avlanmaya başlamıştır. Somalililer de bunları sahillerinden kovalamaya çalıştılar. Somalili korsanlar, geçimlerini sağladıkları yaşam kaynakları olan balıkçılık illegal bir şekilde avlanan yabancı balıkçılar tarafından ciddi şekilde zarar görmüş eski balıkçılardır. Kendi sahillerini korumaya çalışmakla başlayan bu faaliyetler savaş ağalarının (warlords) da işin içine girmesiyle uluslararası güçlerin de işin içinde olduğu bir yapıya bürünmüştür. Somalili Korsanlar, Avrupalı firmaları nükleer atıklar da dâhil olmak üzere zehirli atıkları 20 yıldır Somali Sahillerine boşaltmakla suçlamaktadırlar. Avrupalı firmalara 1 ton atığın maliyeti Avrupa’da 1000 dolara malolurken Somali sahillerine boşaltılmalarının maliyeti 2.5 dolar olmaktadır. İşin içinde İtalya’nın temizlik şirketlerinin yüzde 30’unu elinde bulunduran İtalyan mafyası da bulunmaktadır. Ciddi şekilde atık bırakan Uluslararası Koalisyon Güçleri’nin savaş gemileri de Aden körfezinde bulunmaktadır. Batılı ülkeler, 1990’lı yılların başından bu yana uranyum, kurşun, cıva gibi zehirli ve endüstriyel atık boşaltma ve illegal balık avlama ile suçlanıyorlardı. Fakat bunların kanıtları 2004 yılında ülkeyi vuran Tsunami sonrasında Somali’nin kuzey sahillerinde ortaya çıktı. Birleşmiş Milletler Çevre Programı, tsunaminin zehirli atık varillerini Putland sahillerine çıkardığını raporlarla ortaya koymuştu. Bu sahile vuran variller yüzünden yüzlerce Somalili hastalandı.Somalili korsanlar meselesi dünya ekonomisi için de büyük önem taşımaktadır. Çünkü dünyada ticari malların yüzde 90’ı denizyoluyla taşınmaktadır. Ve bunun da yüzde 40’ı olan yaklaşık 28000 gemi Hint Okyanusu, Aden Körfezi ve Arap Denizi’nden geçmektedir. NATO’nun “Operation Ocean Shield” ve Avrupa Birliği’nin “Operation ATALANTA” korsanlığı önleme çalışmaları ilerledikçe, gemiler göndermelerine ve bölgede gemiler devriye gezmesine rağmen 2008’den bu yana korsanlıkların yapıldığı alan enteresan bir şekilde genişlemektedir. Aden Körfezinden, Doğu Somali’den Madagaskar ve Güneybatı Hindistan’a kadar genişlemiştir. 2009 yılında 45, 2010 yılında 49, 2011 yılında 31 gemi kaçırılmıştır. Korsanlar balıkçı gemilerini ve büyük ticari gemileri de kaçırıp daha büyük gemileri ele geçirmek için kullanmaktadırlar. Ele geçirdikleri büyük gemilerden daha yüksek miktarlarda fidyeler almaktadırlar. Büyük gemilerle korsanlık yapmalarının bir diğer sebebi ise muson yağmurları zamanında küçük gemilerle Hint Okyanusunda su türbülanslarından daha az etkilenmektedirler. Korsanlar özellikle Kızıldeniz’de diğer gemilerin arasına kaynaşarak normal gemilerden bir gemi gibi davranıp gemilere saldırmaktadırlar. Bu taktik “geleneksel korsanlık ölçütleri”ni ortadan kaldıran bir taktiktir. Korsanlar genellikle Kuzey ve Orta Somali bölgesinde Mogadişu ve Putland arasındaki sahilleri kullanmaktadırlar. Kimilerine göre de Kismayo limanı kullanılmaktadır. Fakat Kismayo’da gemi tutulduğu bildirilmemiştir. Son zamanlarda “Kismayo’dan korsanlar saldırıyor veya Kismayo korsanların lojistik sağlama, adam kaçırma merkezi” gibi haberlerin arkasında kismayo’ya askeri müdahale için şartları olgunlaştırmak içindir. Kismayo, Somali’de ülkenin kuzey bölgesine kadar hâkim olan Hareket-i Şebabül Mücahidin hâkimiyetindedir. Korsanlara karşı koyabilmek için çeşitli taktikler kullanılmaktadır. Bunlardan en yaygın olanı korsanlar gemiye saldırınca gemi personelinin güvenli bir odaya saklanmalarıdır. Bu şekilde korsanların gemiyi kontrol etmelerinin önüne geçilmektedir. 2011 yılındaki bütün olaylarda ya korsanlar gemiyi terketmişlerdir ya da bölgede devriye gezen deniz kuvvetleri geldiği zaman korsanları etkisiz hale getirmiştir. Fakat devriye gezen deniz kuvvetlerinin müdahalesi gecikince korsanlar gemi mürettebatını bulmaktadırlar. Korsanların güvenli odayı bulup kıramamaları için en geç 24 saat içinde müdahale edilmesi gerekmektedir. Kimi gemiler silahlı özel güvenlik kuvvetleri istihdam etmektedirler. Fakat bu güvenlikçiler günlük 350-400 dolar civarında ücret almaktadırlar. Beş kişilik bir ekibin maliyeti 30-40 günlük bir yolculukta 100 bin dolara yaklaşmaktadır. Bir de silahla girilemeyecek limanlarda gemi limana yanaşmadan denize silahları atmaları gerekmektedir. Bu da ayrı bir maliyettir. Fakat 2011 yılında başta Norveç, Hindistan, İngiltere ve İtalya gibi ülkeler ticari gemilerde silahlı muhafızlar bulundurulmasına izin veren kanunlar geçirmişlerdir. Aden körfezinden geçen gemilerin yüzde 75’inde silahlı muhafız bulunmamaktadır. Son aylarda Putland özerk bölgesinin korsanlara karşı tedbirler alması, ticari gemilerin silahlı tedbirleri nedeniyle saldırıların azaldığı görülmektedir. Korsanlığın yıllık maliyeti 7 ile 12 milyon dolar arasında değişmektedir. Korsanlar her bir gemi için ortalama 5 milyon dolar fidye almaktadırlar. Bu 2004 yılında 4 milyon dolar idi. Fidyenin miktarı da geminin yüküne göre değişmektedir. 2011 yılında korsanlara 31 rehine karşılığı 160 milyon dolar ödeme yapılmıştır. Şimdi, bu korsanlık meselesinden esas çıkarı olanlar kimlerdir. Somalili korsanlar sebebiyle sigorta şirketleri savaş riskli bölge alanını genişletmişlerdir. 2011 yılında savaş riski, kaçırma ve fidye riski maliyeti için yaklaşık 635 milyon dolar harcanmıştır. Güvenlik ekipmanı, muhafızlar vd. için güvenlik şirketlerine ödenen para ise 1.16 milyar dolar olmuştur. 30’un üzerinde ülkenin katıldığı korsanlığa karşı mücadele operasyonları için harcanan para ise 1.27 milyar dolar olmuştur.Korsanlar her gemiye saldırmamaktadırlar. Özellikle kömür ve petrol taşıyan tanker gemiler kaçırılmaktadır. İçinde yüküyle uzun süre denizde beklememesi gereken sülfik asit yüklü gemiler tercih edilmektedirler. Çünkü uzun süreli sülfik asit gemide tutulamaz. Gemi ve mal sahipleri 5 milyon dolar ile 25 milyon dolar arasında bir parayı gözden çıkarmaktadırlar. Bu tür gemilerin bilgileri merkezi Londra’da bulunan Uluslararası Denizcilik Kuruluşu aracılığıyla korsanlara bildirilmektedir. Korsanlar da bu gemileri kaçırmaktadırlar. Medyada ve uluslararası kuruluşlar tarafından dile getirildiği şekliyle durum sadece korsanların saldırması değildir. Bilakis çok büyük uluslararası bir işbirliği söz konusudur. Bu korsanların hepsi Somalili ama yapmış oldukları işlere bakıldığında büyük güçlerle bağlantılarının bulunmaktadır. Aden Körfezi'nden tank, silah, askeri mühimmat taşıyan gemileri korsanlar nasıl rehin alabilmektedirler. Gemilerde ne yüklü olduğunu nereden bilmektedirler. Dahası rehineler karşılığında fidyeleri niçin Dubai’de teslim almaktadırlar. Korsanların saldırıları gösterilerek petrol fiyatları da yükseltilmektedir. Aşağıda korsanlıkla ilgili yayınlanan haritalardan birisi:Korsanlığın Somali ekonomisine katkıda bulunduğunu da dile getiren raporlar bulunmaktadır. Hâlbuki korsanlık sebebiyle esas kazananlar çok ciddi paralar kazanan sigorta ve özel güvenlik şirketleri ile Doğu Afrika’ya askeri olarak yerleşmeye çalışan Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’dir. Batılılar Somalili korsanları gösterilip bir taşla birden fazla kuş vurmaktadırlar. Somalili Korsanlar petrol fiyatları, sigorta şirketleri, Amerika Birleşik Devletleri’nin AFRICOM için destek sağlama çalışmaları, Seyşeller’den havalanan insansız hava araçlarına meşruiyet sağlanması, Putland bölgesindeki petrol yataklarına sahip olmasını kolaylaştırma rolü oynamaktadır. TÜRKİYE’YE TRUVA ATI ROLÜ MÜ? Türkiye, Somali ve İstanbul KonferansıAltyapı, üst yapı insani yardım, sağlık ve eğitim işlerini de yapacak Somalililerin gözünde meşruiyet problemi çekmeyen bir ülke veya birlik gerekmektedir. Somali yüzde yüzü Müslüman olması hasebiyle en güçlü aday İslam İşbirliği Teşkilatı’dır. Fakat adı bile işbirlikçi yapıda olan bu teşkilatın askeri gücü bulunmamaktadır. İşte bu noktada Müslüman kimliği, Hilafet geçmişi, Somalililerin beslediği muhabbet dikkate alınarak Türkiye devreye sokulmuştur. Tarihi olarak güçlü bağlara sahip olan Türkiye’ye Somali halkı daha yakın davranacaktır. Ve bu şekilde de olmuştur. Somali halkı Türkiye’nin Somali’ye gelmesine ve yardımlar getirmesine müteşekkir olmuştur. Fakat yardımlar bir türlü Mogadişu’yu aşıp ta büyük Somali’nin birlikteliğine vesile olacak şekilde diğer bölgelere geçememektedir.Londra’da düzenlenen Somali Konferansı İngiltere’nin Somali’deki işgal faaliyetlerini ve petrol yataklarına çöreklenme gayretlerini meşrulaştırmak içindi. İstanbul’da düzenlenen Konferans ise daha sadece 10 gün önce Somali topraklarına çıkan Avrupa Birliği Deniz Kuvvetleri’nin işgalini meşrulaştırmak içindir. II. İstanbul Somali Konferansı’nda “Tüm gruplar temsil edilecektir” denilerek kamuoyu yanıltılmıştır. Somali’de iç çatışmaların sebebi olan “warlords” denilen savaş ağaları-laik militanlar şu anda işbirlikçi Geçici Hükümet’in ve parlamentonun üyeleridir. İstanbul’daki toplantıya gelenler Mogadişu’dan çıktıktan sonra Nairobi, İsveç ve Roma’da görüşmeler yaptıktan sonra bu toplantıya katılmışlardır. Yani Türkiye’den önce kararlar alan, kararlar dikte eden yerler var. Bu toplantıda da bu dikte edilen kararları destekleyici kararlar aldırılmıştır.Toplantıda AMISOM Somali’de güvenlik ve istikrarın sağlanmasında başlıca askeri güç olarak tam meşruiyet kazanmış ve AMISOM’a destek çağrısında bulunulmuştur. Altyapı çalışmaları güçlendirilerek Somali’de toplumsal uzlaşma sağlanacağı düşünülmektedir. Somali halkının yüzde 80’inin temsil edilmediği bir toplantı gayrimeşru bir toplantıdır. Dahası International Contact Group adı altında düzenli konferanslar düzenleyen Batılı ülkelerden oluşan bir grup vardır. Türkiye zannediyor ki kendisinin katıldığı toplantılarda alınan kararlar uygulanacak. Esas karar mercileri diğerleridir. 2-3 Temmuz 2012 tarihlerinde Roma’da düzenlenecek ICG toplantısı gibi toplantılarla Batılılar durumu manipüle etmeye devam edeceklerdir.Eğitim MeselesiTürkiye’nin Somali’de en temel problemlerden birinin eğitim olduğunu görmesi ve eğitim üzerine yoğunlaşması takdirle karşılanacak bir girişimdir. Fakat dini eğitim için öğrenci getirmesi de aynı oranda karşı çıkılacak bir durumdur. Türkiye Somali’den dini eğitim için çocukları getirmekten vazgeçmelidir. Somali halkı İslami ilimler geleneği olan bir halktır. Türkiye’ye İmam hatip Liselerinde okumak üzere uçaklara çocukların doldurulup gelmesi tam bir felakettir. Elifi görse mertek zanneden Karadağ’dan gelmiş çocukla tam hafız, fevkalade Arapça konuşan Somali’den gelmiş çocuk aynı sınıfta eğitim-öğretim(!) görmektedir. Çocuklar ağlıyorlar. Biz zaten Müslümanız bizim bunlara ihtiyacımız yok diyorlar. Somali’den, Burkina Faso’dan Nijer’den gelen çocuklara İslami İlimlerde eğitim verecek Arapçası olan hoca ne İmam Hatip Liselerimizde ne de İlâhiyat fakültelerimizde bulunmamaktadır. Çünkü bu ülkelerden gelen çocuklar fevkalade Arapça konuşurlar, yazarlar, okurlar. İslam ilim geleneğine vâkıftırlar.Kendi eğitim sistemi bile yeterli olmayan bir ülke niçin böyle bir işe girişir. İşte işin can alıcı noktasını da burası oluşturuyor. Somali’de işgal güçlerine karşı direnişi kırmak için hâkim kılınmak istenen “Ilımlı İslam” projesinin bir parçası gibi yetiştirilmek istenmektedir. Somalili çocuklar Şebab gibi terörist olmasınlar diye de söylüyorlar. Şebab kimdir? Somali’deki işgal güçlerinin çekip gitmesini isteyen bir harekettir. Biz de topraklarımızı işgal eden sömürgeci güçlere karşı mücadele vermedik mi? Hâsılı işbirlikçilik ve ılımlı İslam eğitimi veriliyor. Somali meselesi bir projedir. Aynı zamanda bir laboratuvardır. Küresel emperyalizme karşı direnişlerin nasıl kırılacağının test edildiği bir ülkedir. Diğer bir önemli nokta, Somalili çocuklar eğitimlerini Şafii mezhebine göre almışlardır. Burada zorla Hanefilik öğretilmeye çalışılmaktadır. Hanefilik din midir? Türkiye, Somali’de yürüttüğü bu politikadan en kısa zamanda vazgeçmelidir.Somalililer Türkiye’nin çalışmalarına karşı Şubat ayına kadar herhangi bir şey söylememişti. Fakat Şubat ayından bu yana “biz din doktoru istemiyoruz, biz hastalarımızı iyileştirecek doktorlar istiyoruz” diyorlar. Yardımlar özellikle de Türkiye’nin yapacağı yardımlar engelleniyor demesinler diye Şebab Mogadişu’dan çekildi. Bugün geri dönse Mogadişu’daki İtalya’dan maaşlarını alan 15000 Afrika Birliği askeri Şebabı durduramaz. Demek ki Mogadişu’da çok kırılgan ve her an her şeyin olabileceği bir yapı vardır. Türkiye bütün bunları göz önünden bulundurarak Somali’deki bütün tarafları muhatap olarak almak zorundadır. Türkiye’nin Somali’deki insani krizi durdurmak için yaptığı çalışmalar takdire şayandır. Fakat bu yardımlar “Truva Atı” rolü oynamamalıdır. Somalililer Türkleri çok sevmektedirler. Ve dünyada sadece Türkiye’nin kendilerine çıkar gözetmeksizin yardım edeceğini söylemektedirler. Hâlâ kendilerini Osmanlı hilafetinin bir parçası gibi görürler ve Türkiye’ye de Hilafetin mirasçıları olduğu için saygı ve sevgi beslerler. Bu güven boşa çıkarılmamalıdır. Somali’de Şubat ayından bu yana memnuniyetsizlikler baş göstermeye başladı. Özellikle çocukların İmam Hatip Liselerinde dini eğitim alacak olmalarından dolayı zaten dini bilen insanlara niçin dini eğitim verilecek diye soruyorlar. Asıl amaç “dini düşünceyi” şekillendirerek küresel güçlerin politikalarına uyumlu Müslüman tipi yetiştirmek olmamalıdır. Küresel güçlerin çıkarlarıyla uyumlu ılımlı İslam düşüncesi pazarlamak ve bunu da size güven duyan ümmetin çocuklarına karşı kullanmak felaket bir durumdur.Batılı güçler özellikle ABD, Somali’de işbirliği içinde oldukları gruplar ve Geçici Federal Yönetim eliyle Somali halkının ileri gelenlerini öldürmeye devam etmektedir. İmamları, Somali halkı arasındaki anlaşmazlıkları çözen medrese hocalarını toplumun ileri gelenleri öldürülerek bitirilmeye çalışılmaktadır. Bu gözden kaçırılmaktadır. Geleneksel toplum yapısına sahip Somali’de toplumsal yapıyı bozmaya çalışmaktadırlar. Afrika Birliği Askeri diye gönderilenler kasıtlı olarak Hıristiyan askerlerden seçilerek gönderilmektedir. Somali sömürgeciliğe karşı en fazla direnen Afrika bölgelerinden birisi de Somali’dir. Bundan dolayı da Somali cezalandırılmaktadır. Somali’de muhatap alınmayan, egemenlik hakları dikkate alınmayan halk gittikçe hırçınlaşmaktadır. Şebab’ın El-Kaide’ye katıldığını ilan etmesini bu çerçeveden görmek gerekir. Ülkelerini işgal güçlerine karşı savunmada destek verecek kimse bulamamışlardır. ABD Seyşeller’de kurduğu insansız hava araçları üssünden kaldırdığı insansız uçaklarla her gün Somali’de saldırılar yapmaktadır ve insanları katletmektedir. Cibuti’deki Joint-Force Horn of Africa üssünden her gün saldırılar düzenlemektedir. Türkiye, Somali’de gelişen süreci hâlâ iyi okuyamamaktadır. Türkiye, daha Çevik Bir’in NATO Barış (!) Gücü komutanı olarak Somali’de yaptığı katliamların, işbirliklerinin hesabını vermeden Somali’yi inşâ etmeye kalkmaktadır. 2006 yılında, bugünkü Somali Geçici Devlet Başkanı olan Şeyh Ahmet Şeyh Şerif’in başkanı olduğu İslam Mahkemeleri Birliğinin ve onun silahlı kanadı olan Şebabül Mücahidin’in Orta ve Güney Somali’de istikrarı sağladığı, ilk defa Mogadişu havaalanının uluslararası uçuşlara açıldığı, silah satışının yasaklandığı, gıda fiyatlarının düştüğü ve yavaş yavaş tüm ülkeyi istikrara götüren süreç başladığında Türkiye nerede idi. Niçin o zaman istikrarlı bir yapıyı desteklemedi de Kenya, Etiyopya, İsrail ve ABD ile anlaşan ve Somali halkı tarafından işbirlikçi olarak görülen Şeyh Şerif Şeyh Ahmed Devlet Başkanı olunca destekliyor. İslam Mahkemeleri Birliği Başkanı iken Şeyh Şerif Şeyh Ahmed “terörist” ama işbirlikçilik yapınca Somali devlet başkanı olarak kabul ediliyor. Düşünün bir kurumun başındaki kişiyi işbirliği yapmayı kabul edince alıyorsunuz geri kalanına da siz teröristsiniz diyorsunuz. Buna kim inanır. Türkiye hâlâ bunu bilmiyor veya bilmezlikten geliyor. Türkiye, Arap Baharı denen bu kış mevsiminde hep “halkların yanında olmak” tezini işlemiştir. Fakat mevzu Somali olunca “Geçici Federal Hükümeti ve Parlamento’yu tanımayan yüzde 99’luk kesim görmezden gelinmektedir. İşte size halk. Hiçbir işgal gücünü istemeyen, işbirlikçiliği kabul etmeyen, küresel emperyalizmin çarkına su taşımayan, sömürgeciliğin eski yeni bütün formlarına karşı çıkan bir halk var. Somali halkı. Bu halk desteklenmelidir. Eğer Türkiye bu halkı desteklemezse halkların desteklendiği tezi de biter. Türkiye Somali konusunda çok kötü şekilde yanıltılmaktadır. Tarihi hatalar yapmasına sebep olmaktadır. Türkiye, 1920 yılında ölünceye kadar sömürgecilere karşı mücadele veren İngilizlerin Mad Mullah dediği Muhammed Abdullah bin Hasan’ın mücadelesini okumalı, anlamalı ve Muhammed Abdullah’ın yaptığı çağrıyla Somali halkına şu çağrıda bulunmalı: Ey Somalililer Birleşin!Türkiye, Batılıların hazırlamış oldukları projelerden vazgeçip sadece kendisi olarak Somali’de halkın taleplerine ve tercihlerine saygı duyarak istikrarlı bir yönetimin kurulması için çalışmalıdır.Türkiye, Somali’de Mogadişu Hükümeti, Somaliland, Putland, Galmudug, Ehlu Sünneh vel Cemaat (bu sadece grubun ismi, Somali’deki tüm taraflar Ehli Sünnet vel Cemaat’tir), Şebabül Mücahidin, Hizbul İslam gibi tarafların tamamıyla görüşmek zorundadır. Bütün bu tarafların içinde olduğu bir yönetim için çaba sarf etmelidir. Eğer Türkiye bu şekilde bir politika içine girerse bütün Somalililerin gönlünde taht kuracak ve tarihe geçecektir. Aksi olur da işbirlikçi warlordsların - savaş ağalarının oluşturduğu geçici hükümeti desteklemeye devam ederse Türkiye’nin Afrika Boynuzundaki gönüllerde yüzlerce yıldır var olan sevgi ve muhabbet kalkacaktır. Türkiye, BM’nin, Amerika Birleşik Devletleri’nin, NATO’nun mağlubiyetlerini iyi okumalıdır. Kara Şahin düştü. Ak Şahin düşmesin.MUHAMMED ABDULLAH BIN HASAN